Sosyal medyanın son 10 yıldaki yükselişiyle birlikte hepimiz Influencer olmayı aklımızdan geçirmişizdir. Bu bazen ciddi bir denemeyle başlayıp sonra sıkılmakla sonuçlanmıştır, bazen de “ah keşke olsam” diye temenniden öteye gidememiştir. Benim için de hikaye aslında herkes gibi bu iki seçenekten ibaretti. Daha önce deneyip sonra bıraktığım denemelerim olmuştu (hatta buraya kimsenin kolay kolay bulamayacağı eski bir videomu bırakayım). Ama hikaye genelde bir şeyler yapmak isteyip, harekete geçememe aşamasıyla sona eriyordu.
Benim için kırılma noktası 2022 yılında yaşandı. Her sene başında, geçtiğimiz sene neler yaptığımın özetini çıkarır, ardından da yeni başlayan yılda neler yapmak istediğim konusunda notlar alırım. Bu notlara sene boyunca pek sık bakmam açıkçası, daha çok sene başında zihnime yazmak için not alırım ki sene sonunda da açıp geriye dönük karşılaştırabileyim. 2022 yılının başında da aldığım notlarda bu okuduğunuz blog için kendimce planlar yapmıştım. Hatta yıla da sert bir giriş yaparak birkaç tane yazı yayınlamıştım. Amacım kişisel blog camiasında yazıları okunan, akla gelen isimlerden biri olmaktı.
Yazı yazdıkça, yok bu iş böyle olmayacak benim video çekerek de bunu desteklemem lazım diye düşünmeye başladım. Yusuf Canpolat ismiyle 2006 yılında kurduğum ve içinde Rock’n Coke konser görüntülerini yüklediğim YouTube kanalımda eski videoları silerek kendime bir ön hazırlık yaptım. Sonuçta başlamak bitirmenin yarısı değil miydi diye düşünerek başlamıştım. Böyle başlayıp sonrasında devamını getiremediğim çok iş olur. Ama bu sefer kararlıydım, çünkü tamam bu sefer video çekeceğim diye kendime söz vermiştim.
Hem sinema televizyon bölümü okuduğum, hem de eskiden daha fazla mükemmeliyetçi bir insan olduğum için “yapacaksam en iyisini” yapmalıyım diye düşünüyordum. Genelde de oturup kendimle yüzleştiğimde en iyisini yapamayacağımı fark ederek vazgeçiyordum. Bu sefer, mükemmeliyetçi tarafını törpülemenin üzerine giderek sadece başlamaya ve önemli kararları yolda almaya karar verdim. Şimdi dönüp baktığımda iyi ki de öyle yapmışım diyorum. Gerçekten, ama “gerçekten” bir şeye başlamak, bitirmenin yarısıymış.
Vazgeçmek için çok fazla sebebim vardı; kameram yoktu (daha ne olsun), ışığım yoktu, odam genellikle çok karanlıktı, kamera arkasında rahattım ama karşısına geçtiğimde hiç de rahat değildim. Sadece belki podcast kaydederim diye aldığım bir HyperX mikrofonum ve enerjim vardı (gençliğim demek istedim ama başladığımda 32 yaşındaydım).
O zamanki telefonum olan iPhone XR ile videolarımı çekmeye karar verdim, karanlık odamda video çekebilmek için en uygun saatleri belirledim (tabii havanın da kapalı olmaması lazımdı). Zaten evden çalışsam da iş saatinden yemek istemediğim için sadece hafta sonum vardı. Birkaç denemeden sonra, o zaman için bana gayet iyi gelen, şimdi ise dönüp baktığımda “ayy ne kadar tutuk ve heyecansız konuşuyormuşum” dediğim bu ilk videom ortaya çıktı (dikkat ederseniz kolumdaki saatte iPhone’un kamerası açık, açı kaymasın diye oradan kontrol ediyorum). Yükledikten sonra analytics sayfasını açık tutarak kim izleyecek diye bakıyordum. Yaklaşık 1 hafta içerisinde 100 izlenmeye ulaştığında evde aşırı sevindiğimi hatırlıyorum.
Benim için önemli olan izlenme sayısı değil, bu işi sıkılmadan düzenli olarak yapmak istiyorum, o yüzden tek hedefim istikrar diyordum arkadaşlarıma. Şimdi geçmişe gidebilsem, bunu diyen kendimi alnından (ya da alnımdan mı demem lazım?) öpmek isterdim. Helal olsun sana be çocuk! Sonunda doğru sonucu bulmuşsun. Arkadaşlar, hayat hiçbir zaman bir işin en iyisini düşünenleri değil, bir şeyler yapanları yazar. Sanki büyük bir şey başarmışım gibi hemen havalanmayayım, ama demek istediğimi anladınız bence. Bir şeyler yapmazsanız, bir şeyler yapamazsınız. Bu kadar basit 🙂

Şimdi gelelim işin “güzel hayal” kısmına. YouTube’a istikrarlı bir şekilde video yükleyip, bir de üstüne kısa videolar çekerek Instagram tarafına da eğilmemin üzerinden tam 1 sene geçtikten sonra, ilk yaş hatırası olarak Instagram’da yukardaki gönderiyi paylaşmıştım. 1 senede paylaşılan 52 video ve 30 short videosu. YouTube’da 100 izlenmelerden 500-1000 arası ortalama izlenmelere, 5-6 bin aboneye, Instagram’da da 7 bin takipçilere ulaşmıştım. Bugün geriye dönüp baktığımda, artık 3. yılını doldurmuş istikrarlı bir Yusuf görüyorum.
Tamam, abone ve takipçi sayıları belki yüz binlere ulaşmadı. O yüzden muhteşem bir başarı hikayesi “halen” olmayabilir, kabul ediyorum. Ama bu kişisel bir başarı hikayesidir. Bir şeye başlayamayan ya da başlayıp yarım bırakan Yusuf, bugün 3 yıldır düzenli olarak (formatı bazen değişse de) video üreten ve kararlı bir şekilde hem takipçileri hem de izlenmeleri artan bir Yusuf’a dönüştü. (Bu arada minik bir dipnot: kameramı 5. ayın sonunda, profesyonel ışığımıysa 2,5 sene sonra aldım 😅 Yani ooo video çekiyorum işte diyerek hemen ekipmana gömmedim parayı, amatör ruh önemli bence)
Yıllardır geek camiasının tanıdığı, bildiği biri olmayı istemişimdir. Yıllarca çok fazla şey satın aldım, denedim, görüşlerimi paylaştım. Yeri geldi oyun yazarlığı yaptım, yeri geldi blog’dan ya da Twitter hesabımdan ürünlerle ilgili görüşlerimi paylaştım. Video çekmeden önce de blog’a Fossil’in Batman saatinin ve LEGO Thor çekici setinin incelemesini yapmıştım. Hatta Havalı Şeyler ismiyle de bir seri başlatarak, gördüğüm güzel geek ürünlerini paylaşıyordum. Markaların da aklındaki kişi olmak, bu konuda gerektiğinde beni bilgilendirdikleri, gerektiğinde de bana ürünlerini deneme imkanı sağladıkları bir kişi olmak istiyordum. Bazen -hatta son dönemde epey- bana “abi sen olmayı çok istiyorum” diye yorumlar geliyor. O yorumları görünce çok mutlu oluyorum çünkü egomdan dolayı değil, ben de yıllardır “ben” olmanın hayalini kuruyordum 🙂 Dönüp baktığımda artık markaların ürün gönderdiği, göndermese bile bu işten kendine bir gelir modeli oluşturarak kazandığım parayla istediğim ürünleri alıp videosunu çektiğim bir hale geldim.
Bu süreç tabii ki kolay olmadı. Özellikle biraz önce de söylediğim gibi istikrarlı olmak işin en zor kısmı. Çünkü bir insan olarak duygu durumunuz hiç bir zaman sabit kalmıyor. Mutluysanız saatlerce aynı mutluluğa, üzgünseniz de aynı üzgünlük seviyesine sahip olmuyorsunuz. Bu değişken duygu durumlarında enerjinizin olmadığı, sonra yaparım dediğiniz, ertelediğiniz, sıkıldığınız, moralinizin olmadığı ya da içerikleriniz istediğiniz sonucu vermedi diye heves kırıkları bolca oluyor. Buralardan sağlam çıkarak yola devam etmenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim aslında ben de kendimce. Size burada belki biraz “böyle yaparsanız böyle olur” gibi klasik öğütler veriyor gibi gözükebilirim. Ama inanın ki yazdıklarım tamamen deneyimleyerek kendi başıma öğrendiklerimin bir sonucu. Bir şeyler yapmamayı, başarısızlığı da bolca deneyimlediğim için, şimdi de bir şeyler yapmadığımda yine neler olabileceğini çok iyi biliyorum.



Hani demiştim ya markaların ürün gönderdiği bir kişi oldum diye. LEGO tarafına ayrı bir parantez açmazsam olmaz sanırım. Arkadaşlar LEGO bana setlerinden gönderiyor, hem de daha piyasaya çıkmamış setlerinden gönderiyor. Daha ötesi var mı ya, tüm bu kanalı kurarken belki en büyük amaçlarımdan biri buydu. Bir gün acaba ben de olur muyum diyordum. Hatta öyle ki, Ambassador/Elçi olsan bile Türkiye’ye set göndermiyordu LEGO (gümrük sağolsun). Ben yine de olsun, önemli olan LEGO’nun resmi olarak tanıdığı bir içerik üreticisi olabilmek diyordum. Hayat işte, 1,5 sene önce yolum İngiltere’ye düştü. LEGO Ambassador’luğuyla da birleşince sonuç karşınızda 🙂 Demek ki gerçekten “Sır” kitabındaki “siz hayattan bir şey isteyin, nasıl olacağına karışmayın” cümlesi doğruymuş.
Bu yazıda amacım aslında kimseyi gaza getirmek ya da kendimi burnum havada şekilde anlatmak değil. Üçüncü yılını doldururken, buraya biraz içimi dökmek istedim. Dediğim gibi insanın yaptığı şeyi bırakması için çok fazla dış etken bulunuyor. Yarın belki de moralim olmadığında kendime okuyacak ve tekrar amacıma odaklayacak bir yazı olsun istedim. O yüzden; eğer sevgili Yusuf, eğer bu yazıyı gelecekten okuyorsan eminim iyi işler yapıyorsundur, yapmaya da devam edeceksindir, sakın dış etkenlerin seni hedefinden alıkoymasına izin verme!