Bir tarafta çizgi film dünyasının en ünlü karakteri Bugs Bunny, diğer tarafta basketbol sahalarının ekselansları Michael Jordan. Sinema filmleriyle uzaktan yakından alakası olmayan bu ikili 1996 yılından itibaren dünyayı değiştirmeyi başardı.
Sinemanın büyüsünü herkese tattırmakla kalmadı, binlerce çocuğun hayalini değiştirdi, basketbolu tüm dünyaya sevdirdi, Bugs Bunny ve arkadaşlarının artık unutulmaya yüz tuttuğu dünyasından çıkarıp tekrar dünyamıza getirdi.
Bunlarla da kalmayıp sinemayı yeni teknolojilerle tanıştırdı, I Believe I Can Fly gibi çok yıllarda çok dinlenilen müziklerle tanıştırdı. Hatta internetin çok yeni olduğu dönemde internet sitesi kavramını bile değiştirmeyi başardı.
Şimdi arkanıza yaslanın, rahat bir okuma pozisyonu alın ve gelin size sinema yıldızı olmayan ikilinin (yönetmeni bile film değil, reklam yönetmeni) tüm dünyayı nasıl değiştirdiğinin detaylı hikayesini anlatayım.
Sinema hakkında sanatın gişe kaygısıyla karıştığı ve artık sanatsallığı kaybettiği söylenir sürekli. Buna şiddetle karşı çıkanlardan biriyim ama merak etmeyin bu yazıda o konuya değinmeyeceğim. Odaklanmak istediğim taraf biraz daha sinemanın büyü kısmı. Sinema ne kadar tartışılan bir sanat dalı olmaya başlasa da her zaman dünyanın farklı yerlerindeki insanları büyülemeyi başarmıştır. Herkesin bir favori filmi vardır. Defalarca izlediği, sahneleri ezberlediği, yeri geldiğinde güldüğü, yeri geldiğinde karakterlerin derdine ortak olduğu bir film. Belki de birden fazla. Benim için çocukluğumun büyük bir bölümünde o film Space Jam’di.
Sultanahmet’te oturduğumuz dönemde evimize en yakın sinema Çemberlitaş’taki Özen Film’in sahip olduğu Şafak sinemasıydı. En yakın derken, gerçekten yakın demek istedim. Sultanahmet’te bir çocuğu eğlendirecek pek bir şey olmadığından belki de, ailem beni sürekli sinemaya götürürdü. Sinemayla ilk tanışmam da, büyük sinema salonlarına hayran olmam da Çemberlitaş Şafak sinemasına dayanıyor. Şafak’ta ilk Aslan Kral filmini izlemiştim, son olarak da Casino Royale’i izledim. Sonra da kapandı gitti zaten. Space Jam de benim bu salonda büyülendiğim sayısız filmlerden biriydi.
Space Jam belki o dönem geriye bakıldığında stüdyo için bir gişe filmiydi, hatta oynadığı bir kumardı diyebiliriz. Fakat benim için mükemmel bir sinema filminden öte Michael Jordan’la tanışmamı sağlayan, basketbolu sevmeme neden olan, ilk soundtrack albümümü almama sebep olan muhteşem bir filmdi.
Beyaz perdeye ilk transfer olan çizgi tavşan
Z jenerasyonu Bugs Bunny’i ne kadar biliyor ya da ne kadar izledi gerçekten bir fikrim yok. Bizim çocukluğumuzda her gün çizgi film kuşağında mutlaka Bugs Bunny ve arkadaşlarının maceralarını izlerdik. Fakat animasyonların ya da daha eski adıyla çizgi filmlerin filmlerle buluşması Space Jam’den de eskiye dayanıyor.
Back to the Future / Geleceğe Dönüş serisi ile herkesin tanıdığı ve Cast Away, Forrest Gump gibi efsane olmuş filmlerin yönetmeni Robet Zemeckis, başarılı olmanın arkasındaki vizyonerliği 1980’lerin ortasında göstererek çizgi filmler ile gerçek bir filmi birleştirmeye karar vermiş. Beyaz perdeye ilk transfer olan tavşan derken Bugs Bunny’den bahsettiğimi düşünebilirsiniz. Her ne kadar filmin bir karesinde alkışlarken gözükse de 1986’da başlayıp 2 sene süren filmin kahramanı başka bir tavşan.
Who Framed Roger Rabbit filmi, Robert Zemeckis’in bir başka mükemmelliyetçiliğiyle çektiği bir şaheser diyebiliriz. Bugünkü bilgisayarla yapılan animasyon filmleri unutun, CGI teknolojisini unutun. Tamamen elle çizilen animasyonlarla bir sinema filminin birleşmesinden bahsediyoruz. Bu hibrit türün dile kolay sadece animasyonlarının çizilip üzerine oturtulması 2 sene sürmüş.
Tüm film neredeyse iki kere çekilmiş. Bir kere çizim için, bir kere de sahnede kukla ile çekilmiş ki böylece oyuncunun bakışlarından hareketlerine kadar hepsi daha sonra yapılacak çizime uyum sağlasın. Öyle bir manyaklıktan bahsediyoruz. Eğer konu ilginizi çektiyse buradan 4,5 dakikalık kısa ama içeriği bakımından çok dolu olan yapımıyla ilgili mini hikayeyi izleyebilirsiniz.
Ekselanslarının Bugs Bunny ile tanışması
Biz şimdi takvimleri biraz daha ileriye götürelim ve Bugs Bunny ile Michael Jordan’ın ilk karşılaşmalarından bahsedelim. Space Jam’den bahsettiğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Aslında hikayemiz tam olarak 1993 senesinde Amerikan futbol finalini, yani Super Bowl’un devre arasında başlıyor. O zamanlar yenilikçi bir reklam arayışında olan Nike, reklam ajansının da yönlendirmesiyle çareyi Warner Bros ile işbirliğinde buluyor. O zamanlarda ve sonrasında ülkemizdeki her çocuğun izlediği Looney Tunes kahramanları, o dönemlerde aslında Amerika’da biraz unutulmaya yüz tutmuş durumdalar. Çok normal çünkü Looney Tunes serisi alında 1930-1969 yılları arasında yapılmış çizgi filmlerden oluşuyor. Anavatanı Amerika’da üzerinden geçen 24 sene sonra ilginin kaybolması pek de şaşırılacak bir durum değil.
Biz şimdi takvimi biraz daha geriye saralım ve hikayeye en başından başlayalım.
Daha önce çalıştıkları ajans olan William Cain’den ayrılıp soyadlarından reklam ajansı kuran ikili Dan Wieden ve David Kennedy, yine William Cain’in en önemli müşterilerinden biri olan Nike’ı ikna ederek kurdukları butik ajansın, Wieden & Kennedy’nin müşterisi yapıyor. Nike’ın bir pazarlama dehasına dönüşmesi de aslında bu ikilinin artık kendi ajanslarındaki sınırsız yaratıcılığından sonra oluşuyor. Dan Wieden, Washnigton’da 7 senede iletişim, felsefe ve tarih bölümlerini bitirerek üç diploma sahibi olan taze mezun genç yetenek Jim Riswold’ı ikna ederek metin yazarı olarak New York’a getiriyor. Riswold, başta ailesinden uzak olduğu için zorlanıp istifa etmeye çalışsa da Dan Wieden, Riswold’dan en iyi yaptığı şey olan yazmaya odaklanması gerektiğini, bu sayede tüm dertlerinden kurtulacağını söylüyor. Riswold da başlıyor yazmaya, yazdıkça yükselmeye. Kısa süre içerisinde ajansın bir numaralı yaratıcı yönetmeni konumuna geliyor. Ülkemizde olmasa da en azından Amerika’da çok ses getiren Jordan ile Spike Lee reklamları da Jim Riswold’ın başının altından çıkıyor. Eski filmlere meraklı olanlarınız varsa She’s Gotta Have It’i izlemiştir. Oradaki Mars Blackmon karakteri Air Jordan reklamında Jordan ile birlikte sahne alıyor ve neredeyse 10 yıla yakın süren bir kampanya başlıyor.
Bu süreçte Riswold ile Wieden+Kennedy (şirket & yerine + işaretini kullanmaya başlıyor) birçok büyük işe imza atıyor. 1988’de yapılan bir toplantıda şirketin ortak kurucusu Dan Wieden’ın, silahlı soygun ve 2 kişinin katili olmak gibi suçları bulunan Gary Gilmore’un 1977 yılında idam edilirken son sözü olan “Let’s do it” cümlesinden türeyen “Just Do It” sloganı da buna dahil. Neredeyse 30 yıldır onlarca sporcuya ilham veren, milyonlarca ürün sattıran Just Do It’in aslında bir idam mahkumunun yap da bitsin artık şeklindeki sözlerinden türemesi sizce de çok ironik ve pazarlama kurnazlığının ürünü değil mi?
Biz konumuza dönelim. Nike, Michael Jordan ile mevcut anlaşmasından maksimum verim almanın yollarını arıyor. O dönem Spike Lee de sağolsun, Air Jordan serisi zaten çok satan ayakkabılar listesinde bir hayli yukarıda olsa da artık Air Jordan 7 çıkacağı için taze kan arayışına gidiliyor. Çare de Michael Jordan’ı reklamlarda tekrar parlatacak bir işbirliğinin yapılması olarak görülüyor. Fakat öyle biri olmalı ki hem reklama ilgiyi artırmalı, hem de Michael Jordan’a gölge düşürmemeli.
Bugs Bunny fikri de o hararetli beyin fırtınası toplantılarından birinde Jim Riswold tarafından gündeme geliyor. Farklı işlerin adamı Riswold’ın fikri ajansta çok beğeniliyor ve konu Warner Bros’a taşınıyor. Warner Bros önce bu konuya biraz soğuk ve temkinli yaklaşsa da kısa bir reklam olacağı için çok uzatmadan tamam yapalım bu işi diyor. Riswold, kendisi gibi hafif deli bir adam olan Joe Pytka’yı projeye dahil ediyor ve Space Jam’in temellerini oluşturan bu dahiyane reklam filmi ortaya çıkıyor:
6 ayda çekilen ve o dönem için yüksek bir meblağ sayılan 1 milyon dolara mal olan bu kısa reklamda Bugs Bunny basketbol oynayan zorbalara karşı meydan okur. Kozu ise Michael Jordan’dır. Ancak Jordan’ı tanıtırken ürünün adı olan Air Jordan’a da atıfta bulunarak Hare Jordan der, yani tavşan Jordan. O sene piyasaya çıkan Air Jordan ayakkabı modelleri de Hare Jordan ismiyle anılmaya ve satılmaya başlar.
Birazdan daha uzun değineceğim Joe Pytka yönetmenliğinde çekilen reklam filmi çok başarılı olur. Çizgi bir karakterin, gerçek dünya ile teması Who Framed Roger Rabbit’ten sonra ilk defa gerçekleşmiştir ve birkaç yıl sürecek furyanın da kapısını ardına kadar aralamıştır. Milyonlarca kişi tarafından Superbowl devre arasında izlenen reklam o dönem en çok konuşulan reklamlardan biri haline gelir. Nike ve Joe Pytka bir sonraki sene yeniden bir araya gelir ve Bugs Bunny ile Michael Jordan’ı tekrar buluştururlar. Buradan izleyebileceğiniz daha Looney Tunes tarzına sahip olan bu reklamda bu sefer yardımcı oyuncu olarak The Martian kararkteri de katılmıştır. Bugs Bunny ve Jordan ikilisi, Martian’ın çaldığı yeni Air Jordan modellerini geri çalarak dünyaya geri getirirler.
Adım adım beyaz perdeye
Nike reklamlarından sonra McDonald’s da Looney Tunes kahramanlarını Michael Jordan ve diğer NBA yıldızlarıyla birlikte oynatır. Milyonlarca kişi tarafından izlenen reklamların ilgisi büyük olunca, birçok yapımcının, senaristin ve yönetmenin kafasında şimşekler çakmaya başlar: “Neden bu ikisini birleştirerek paraya para demeyeceğimiz bir film yapmıyoruz?”. Çıkış noktası haklı ve talebi karşılayacak cinsten olsa da hem ortada doğru düzgün yazılmış bir senaryo yoktur, hem de Warner Bros sinema filmi olayına biraz soğuk bakmaktadır. Sonuçta reklam filmi ile sinema filmi, stüdyo için iki zıt konudur. Birinde reklamın masrafını başkası ödeyip üzerine de Warner’a karakterler için telif parası ödenirken, sinema filmine soyunmak bir serveti riske etmek demektir. Nihayetinde bir reklam güzel olmasa bile milyonlarca insan tarafından izlenebilir, ama sinema filmi denildiğinde insanlar Bugs Bunny ve Michael Jordan için bilet parası verirler miydi? O dönem için bu gerçekten çok önemli bir soruydu. Şu an olsa belki Netflix için hızlıca çekilebilirdi ama Netflix’in henüz DVD kiralama işine bile başlamadığı, hatta şirket olarak kurulmadığı bir dönemden bahsediyoruz (Netflix, DVD kiralama şirketi olarak filmin vizyona girmesinden 1 sene sonra kurulacaktır).
Ghostbusters / Hayalet Avcıları serisinin yönetmeni ve yapımcısı olarak da bildiğimiz Ivan Reitman da bu ikilinin başarılı olacağını düşünmeye başlamıştır. Aslında kendisi için her şey bir uçak yolculuğuda gelişmeye başlar. Nike’ın üst düzey yöneticilerinden biriyle aynı sırada uçan Ivan Reitman, uçuş boyunca koyu bir sohbete tutuşurlar. Bu sohbette Nike yöneticisi, Reitman’a Twins/İkizler filminde Arnold Schwarzenneger ile Danny DeVito’dan çok güzel ikili oluşturduğunu söyleyip, aynı şeyi Michael Jordan ile Bugs Bunny için yapmayı düşünüp düşünmeyeceğini sorar. Reitman’ın da TV’den izlediği ve beğendiği reklam filmi aklına gelir ve neden olmasın diye düşünmeye başlar. Konuyu Warner Bros’a götürdüğünde karşısında zaten fikri kabullenmeye başlamış olan ancak projeyi yönetecek iyi bir isim arayan bir şirket bulur. Ivan Reitman böylece ekibe resmi olarak katılan ilk isim olur. Projenin başına geçmesiyle birlikte kolları sıvar ve görüşmelere başlar. Bir yandan taslak senaryolar yazdırmakta, bir yandan da yönetmen aramaları yapmaktadır. Bu süreçte Reitman ilgilenilmesini Warner Bros’a bıraktığı küçük, ufak bir sorun vardır; Jordan henüz teklifi kabul etmemiştir.
Uzun süredir Michael Jordan’ın menajerliğini yapan David Falk, gelen tüm film tekliflerini artık otomatik olarak reddetmektedir. Space Jam’in Jordan tarafından ilk reddedilişi de böylece gerçekleşmiş olur. İlk başta fikre bir nebze soğuk bakan Warner Bros, artık tepeden tırnağa fikre ısınmış durumdadır. Hatta stüdyonun prodüksiyon işlerinin başkan yardımcısı olan Lucy Fisher, Nike reklamını izledikten sonra hikayesi henüz olmasa bile kafasında filmi gördüğünü, bu ikilinin çok büyük bir iş başaracağına inandığını söyleyerek Jordan’ın iknası için ekibe açık çek vermiştir. Fakat konu ekselansları Michael Jordan olunca para tek başına durumu çözmeye yardımcı olmuyor.
Menajer Falk, Jordan’a sadece tek işe odaklanmasını gerektiğini söylemektedir. Zaten Jordan da kendi oyunculuğuna güvenmediği için film işlerine pek yanaşmak istemez. Reklamlarda oynamasının tek sebebi de kendi olmasıdır. Hatta ikili arasında süregelen bir espri de vardır. Falk, Jordan’a sürekli senin oynayacağın tek bir rol var diye telkinde bulunmaktadır, Jordan ise “ilk siyah James Bond” diye espriyle karşılık vermektedir. Jordan’a kısmet olmadı ama Daniel Craig’den koltuk boşalmışken yerine siyahi bir Bond’un gelme ihtimalinin yüksek olduğu söyleniyor. Neyse biz yine eski zamana geri dönelim.
Stüdyonun yoğun ısrarı ve Jordan’ın başkasını değil kendisini oynayacağı bilgisiyle aslında Falk ve Jordan tarafı yavaş yavaş projeye sıcak bakmaya başlar. Bu süreçte Ivan Reitman ve ekibi de taslak senaryolar üzerinde çalışmaktadır. 6 Ekim 1993 yılında Michael Jordan, ünlü ilk emeklilik konuşmasını yapar. Temmuz ayında babası James Jordan’ın cinayete kurban gitmesi Jordan’ı derinden etkiler ama bu kısım ayrı bir yazının konusu olduğu için dramatik tarafı şimdilik bir kenara bırakalım. 93 yılı sonlarına doğru basketbolu bırakması, 94 yılının Şubat ayında da profesyonel beyzbol kariyerine başlaması Space Jam için dönüm noktası olmuştur. Artık en sevdiği iş olan basketbolu bırakan Jordan’ın hayatında büyük bir boşluk vardır. Bu boşluk neden bir Warner Bros blockbuster yapımıyla dolmasın diye düşünen stüdyo bir kez daha iletişime geçer ve bu sefer ilk yeşil ışığını alır.
Stüdyo tarihinde belki de hazırlanan en hızlı kontrat Jordan’a iletilir ve imzalar atılır. Artık Space Jam’in önündeki o küçük engel de kalkmış ve filmin hazırlıkları başlamıştır. Chicago’da Jordan ile WB arasında imzalar atılırken, stüdyonun memleketi olan Los Angeles’ın sıcak bir gününde Nike reklamlarının yönetmeni Joe Pytka biraz gururu kırılmış bir şekilde Space Jam ile ilgili gelişmeleri dışardan takip etmektedir. İçten içe kendisine bir gün ulaşılacağından da emindir çünkü çizgi film ile gerçek görüntüleri birleştirmek o dönemde deli işi olarak görülen bir konudur. Pytka, bu konuda çok iyi deneyim kazandığını ve tecrübesiyle sektörde böyle bir işe tamam diyecek tek kişi olduğunu düşünmektedir. Bu hibrit dünyanın mucidi Robert Zemeckis’ten bahsetmiştim hatırlarsanız, onu unuttun diyebilirsiniz. Fakat Who Framed Roger Rabbit’i bitirdikten sonra Robert Zemeckis, bir daha böyle bir iş yapanın yüzüne tükürsünler diyip kapıları sonuna kadar kapatmıştır. Dedikodulara göre Geleceğe Dönüş’ün ilk ve ikinci filminin arasında 4 sene olmasının sebebi Roger Rabbit’in gereğinden uzun sürmesidir.
Space Jam’in prodüksiyon başlangıcına 1 ay kala Pytka beklediği haberi alır. Stüdyo ve Ivan Reitman, Pytka’nın projede yer almasını ve hibrit çekim tekniğindeki tecrübelerini aktarmasını istemektedir. Belli ki farklı yöntemler deneyen ancak başarısız olacağını anlayan yapımcı ekibi, çareyi Pytka’ya gitmekte bulmuş, zira projenin başlamasına 1 ay kala yönetmen seçilmesinin başka açıklaması olamaz diye düşünüyorum. Kolları sıvayıp Space Jam’in yönetmen koltuğuna oturan Pytka, ilk iş olarak bensiz yazdığınız senaryo güzel değil diyerek yeniden yazmaya başlar. Birçok kısmına müdahale eden Pytka, Jordan’ın basketbolu bırakıp beyzbol kariyerine başlamasını da filmin içine yerleştirir.
Prodüksiyon hazırlıkları başlar, set kurulumları, aksesuarlar, kostümler derken artık son viraja girilmiştir. Bir taraftan da oyuncu seçimleri devam etmektedir. Jordan’ı ikna edene kadar akla karayı seçen WB ekibi, aynı açık çeki film ekibine vermez. Pytka, daha önce reklamlardan birlikte çalıştığı ve Jordan’ın da çok sevdiği Spike Lee’nin projeye dahil olmasını ve senaryoya müdahale etmesini ister. Ancak bildiğimiz ünlü Malcolm X filmini dışardan bir şekilde fonlayan Spike Lee’nin ismi stüdyo tarafından ambargoya uğrar. Malcolm X’in yapım bütçesi konusundaki tutumundan dolayı Spike Lee, WB’un kara listesine girmiştir.
Spike Lee isteği reddedilen Joe Pytka, bu sefer de oyuncu seçmeleri konusunda stüdyonun ambargosuna uğrar. Yine Geleceğe Dönüş’ten iyi tanıdığımız Michael J. Fox’un filmde olmasını isteyen Pytka ikinci kez hayır yanıtını alır. Tamam der, o zaman Doritos reklamında birlikte çalıştığımız Chevy Chase’i getireyim, güzel komedyendir der ancak stüdyo bir kez daha böyle bir şey istemediğini belirterek üç hayırla Pytka’yı tekrar sete uğurlar. Chevy Chase’in de yolu 9 yıl sonra Ülker grubuyla kesişecek ve Cola Turka reklamlarında oynayacaktır.
Filmdeki uzaylılardan uzun mavi olan Blanko karakteri için bu sefer 2.31 boyuyla sahaların en uzun oyuncusu olan romanyalı basketbolcu Gheorghe Mureşan düşünülür ancak yine hayır yanıtı alınır. İroniktir, Mureşan belki de Space Jam’in başarısını gördükten gelen teklifleri kabul etmeye başlar ve 1998 yılında Billy Cristal ile My Giant filminde oynar. Neyse ki Mureşan dışındaki basketbolcuları ikna etmek kolaydır. Blanko için 2.29 boyuyla Shawn Bradley ile anlaşılmasının yanı sıra Charles Barkley, Patrick Ewing, Larry Johnson ve Muggsy Bogues ile de el sıkışılarak kadro tamamlanır.
NBA yıldızları ile anlaşmak kolaydır ama iş profesyonel aktörlere geldiğinde iş değişir. Stüdyonun retlerinden sonra bu sefer de oyuncular filmde yer almak istemezler. Pytka bu durumun çok normal olduğunun farkındadır. Daha sonradan verdiği bir röportajda “hangi aktör, yıldızının bir çizgi film karakteri ve basketbol oyuncusu olduğu filmde oynamak ister ki” diyerek durumun iç yüzünü aslında bize gösterecektir. Neyse ki Seinfeld’in ve Jurassic Park’ın yıldızı Wayne Knight en önemli yan rolünü kabul eder ve filmin kadrosu da şekillenmeye başlar.
Kızılderililer Türk mü bilmiyorum, ama araştırılırsa Bill Murray’de kesin bir yerlerden Türk akraba çıkar. Çünkü milletçe en büyük özelliğimiz olan son dakikacılık, Bill Murray’in o dönem imzası haline gelmiştir. Öyle ki, filmlerle genellikle önce sözlü anlaşma yapar, kontrat işini sona bırakır. Ghostbusters’ın yapım hikayesinde hep Bill Murray’nin geleceğim dediği, ancak bir anlaşma olmadığı için gelip gelmeyeceğini kimsenin bilmediği anlatılır. Aynısını burada da yapan Bill Murray, bu sefer kendini oynayacağı bir golf sahnesinde yer alacaktır. Son dakikaya kadar gelip gelmeyeceği kesin olmayan Murray, bir anda set günü ortaya çıkar ve çekimlerde yer alır. Murray, çekim bittikten sonra Pytka ve Ivan Reitman’la konuşarak filmi beğendiğini, içinde aynı rolle, yani kendini oynadığı karakterle daha fazla yer almak istediğini belirtir. Kendisine senaryo yazılsa da Murray oynadıkça daha fazlasını ister ve maçın içinde yer almasına kadar süreç ilerler.
Jordan’ın basketbola dönüşü
Çekimler 1995 yılında başlar. Yeşil ekranda çekilen ilk filmlerden olmasa da o dönem için yenilikçi animasyon teknikleri kullanılır. Hatta büyük bir bölümü sanal stüdyoda yani yeşil ekranda çekilen ilk filmlerdendir. Filmin çekimlerinde Jordan’a yardımcı olması için yine yeşil kostümlü kişiler rol arkadaşlığı yapar. Bu kişiler daha sonra animasyona uzaylı rakipler ve Looney Tunes karakterlerine dönüştürülür.
Michael Jordan, basketbola ara verdiği süreçte tamam dediği Space Jam’in çekimlerine başlamadan önce basketbola dönüş kararı alır. Bu sebeple de 1995 yazında WB ve film ekibi, Jordan anlaşmasının iptal olmaması için setin yakınlarına bir basketbol sahası kurar. Tüm kişisel ihtiyaçlarını anlaşmaya dahil eden Jordan, çekim araları ve sonralarında bu sahaya giderek basketbola geri dönüşü için antreman yapmaya başlar. Menajeri Falk, bu sahanın sadece soğutması bile bir serveti mal olmuştu diye belirtir. Jordan, civar kolejlerdeki sahalara giderek en iyi oyuncuları tespit eder ve kendi sahasına getirerek birlikte antreman yaparlar. Bazen de NBA oyuncuları uğrayarak Jordan ile teke tek oynarlar. En çok uğrayan da Reggie Miller olur. Reggie Miller’ın benim için de ayrı bir önemi var. NBA maçlarının gece Kanal D’de yayınlandığı dönemde Indiana Pacers ile Minnesota Timberwolves maçını yaklaşık 9-10 yaşlarındayken izlemiştim. Ben 3 uzatmaya gitti diye hatırlıyorum ama çocuk aklı 2 de olabilir, neyse uzatmaların belirleyici olduğu maçta Indiana’da Miller sayı atıyor, Wolves’ta Kevin Garnett cevap veriyordu. Kazanan Kevin Garnett ve arkadaşları olmuştu. Oynayışına, duruşuna, saha hakimiyetine, azmine, stiline öyle hayran olmuştum ki o gün bugündür hem Kevin Garnett hayranıyım, hem de halen sıkı bir Timberwolves fanıyım.
Filmin çekimleri başarılı geçer ve herkes memnun bir şekilde filmin çekimleri sonlanır. Animasyon kısımları çok zorlayıcı olsa da Who Framed Roger Rabbit gibi insanları hibrit çekim tekniğine küstürmez. Hatta yeşil ekranın kullanılmaya başlanmasıyla sektörde önemli bir yol da açılmış olur. 80 milyon dolara çekilen film, Amerika’da 90 milyon dolar, yurt dışında ise 230 milyon dolar gelir elde ederek WB’un karlı filmleri listesine adını yazdırır. Belki de tek kazanan WB değildir. Zira Pytka’nın anılarına bakacak olursak Chicago Bull da bu işten dolaylı olarak kazançlı çıkar. Nasıl mı? Pytka, çekimlerde bir gün Jordan’a neden Bulls’un artık serbest bir oyuncu olan Dennis Rodman’ı almadığını sorar. Jordan, zor bir takım arkadaşı olacağını söylese de Pytka, Jordan’ı Rodman konusunda ikna etmeyi başarır. O ribaundları toplar, iyi defans yapar, siz de Scottie ile sayıları atarsınız diyerek Jordan’ın aklını çeler. Bununla da kalmayıp Rodman’ın o gün Los Angeles’ta Jordan ile aynı otelde, Beverly Hills Hotel’de kaldığını söyleyip onunla yemek yemelisin der. Pytka’nın yemeğiyle mi işler gelişir bilmiyoruz ancak ertesi gün Dennis Rodman ile Chicago Bulls’un anlaştığı haberi yayınlanır. Jordan, daha sonra reklam çekimlerinde Pytka’yı her gördüğünde Rodman için “seninki” diye bahsedecektir. O sene dahil olmak üzere Jordan, Rodman ve Pippen üçlüsü Bulls’a yeni şampiyonluklar kazandırırlar.
Milyar dolarlık marka
Space Jam’in başarısı sadece gişeden gelmiyor. 20 yılın sonrasında yazan kaynaklara göre filmin yan gelirleri, yani oyuncaklardan tekstile, müziklerinden telif haklarına kadar tüm ürünlerden 1 milyar dolarlık bir akış sağladığı belirtilmekte. Uzunca anlatmaya çalıştığım Space Jam’in fikir babası için Jim Riswold, Joe Pykta, Ivan Reitman ya da bir başkası diyebilir miyiz? Orası kesin değil gibi. Hatta Ivan Reitman ile aynı uçakta uçan Nike yöneticisinin bile bu işte parmağı var. Ancak Jim Riswold, daha sonra filmi beğenmediğini söyleyerek herkesi şaşırtacaktır. Sonrasında ise hem Riswold, hem de Joe Pytka, 2000’li yılların ortalarında Space Jam 2’nin çekilmemesi gerektiğini, çekilirse Jordan olmayacağı için aynı ruhu taşımayacağını söylerler. Nitekim bu yazıyı Space Jam 2’yi izledikten sonra yazmaya başladığımı düşünürsek artık çok geç.
Space Jam 2 aslında sadece LeBron James’in ya da Hawks forması giyerken WB’un kapısını çalan Dwight Howard’ın hayali değildi. Joe Pytka ve Ivan Reitman da ikinci filmin hayalini kuran hatta senaryosunu kafada oluşturmaya başlayan kişilerdi. Fakat film tek bir sebepten dolayı asla gerçekleşmedi: Jordan bir daha rol yapmak istemediğini belirtti. Anlaşılan hibrit film çekimleri Robert Zemeckis gibi Michael Jordan’ı da bu işten soğutmuştu. Neyse ki Zemeckis, Geleceğe Dönüş serisine devam filmleri çekerek sektörde kaldı. Jordan ise basketbol oynayarak, bırakarak, tekrar oynayarak ismini devam ettirdi. Kamera karşısına ise reklam ya da röportaj dışında rol yapmak için asla geçmedi.
İnternet sitesi olan bir film!
Filmin web sitesinin olduğunu söylesem muhtemelen şaşırmazsınız. Peki internetin 56k modemlerle erişime açık olduğu ancak herkesin kolay kolay bağlanamadığı, internet sitelerinin az olduğu, herkesin sosyal medya uzmanı diye gezmediği, Google’ın kurulmadığı, Mark Zuckerberg’in 12 yaşında olduğu, Steve Jobs’un Apple’da çalışmayıp Pixar ile film yapmaya çalıştığı, Elon Musk’ın Zip2’ye bile başlamadığı zamanlarda Space Jam’in internet sitesi vardı desem ilginizi çeker mi?
Yenilikçi işler yapmak isteyen WB, online bölümünü kurarak yaratıcı isimleri işe almıştı. Gelecek internette diye konuşuluyordu ve WB olarak erken hamle yapmak önemliydi. Bütün gün HTML kitapları okuyarak site yapmaya çalışan ekip daha önce Batman Forever ve Twister için fragman ve mini bilgi içeren ilk film web sitelerini hayata geçirmişti. Ancak Space Jam, ö dönem o kadar yenilikçi ve ek iç sayfalara sahip bir siteydi ki, bugün bile popülerliğini korumaktadır. Internet meme’i haline gelen Space Jam’in orijinal sitesi bugün bile Warner Bros’un sunucularında barındırılmaya devam ediyor.
Space Jam, benim gibi birçok çocuğa basketbol sevdirmekle kalmadı, imkanı olanlar için belki de büyük kariyerlerin de kapısını açtı. 2015 yılında, o dönem Timberwolves için oynayan Zach LaVine, NBA All Star hafta sonunda smaç yarışmasında Jordan 23 yazılı Tune Squad formasıyla inanılmaz bir smaç yaptı. LaVine sadece smaç yarışmasını kazanmakla kalmadı, Space Jam’in kendisi gibi birçok kişinin çocukluğundaki yerini de tüm dünyaya göstermiş oldu.
Space Jam, bugün izleyenler için belki basit bir film. Ama Amerika’da 96, Türkiye’de ise Ocak 97’de vizyona girdiğinde bir filmden çok, çok daha fazlasıydı!