Marslı Kaptan İsmail

Okura not

Mart 2018’de başladığım minik bir öykünün henüz yazabildiğim kısmını aşağıda paylaşıyorum. Gelecek ile ilgili komik bir öykü yazma isteğiyle yola çıktım, ama yarım kalan bir hikaye oldu. Pek düzeltilmemiş ve üzerine çok düşünülmemiş hali olduğu için aşağıdaki yazıyı çok yadırgamayın olur mu? 🙂

Yıl 2075.

Mars’tan Dünya’ya enerji aktarımını sağlayan NS-12 isimli uzay enerji nakil aracı, dünyanın yörüngesine girmek üzeredir.

Uzun zaman sonra işine dönmenin verdiği heyecan yüzünden gece fazla uyuyamayan İsmail, henüz Mars saatiyle gece 4 olmasına rağmen kaptan yatağından kalkıp tuvaletin yolunu tuttu. Kaptan yatağı her zaman mürettebat içerisinde havalı bir isim olmuştu. normal yataklara göre pek bir farkı yoktu aslında, sadece yastık tipini seçmenize imkan veriliyordu.

Klozete bakan İsmail, aklından “bize yıllarca uzayda yok kıyafetine yapıyorsun, yok tuvaletler çok farklı dediler, değişik uzay filmleri gösterdiler, sonunda da bildiğin klozeti monte ettiler” diye geçirdi. Haklıydı da. Gelecek her zaman farklı gösterilmişti, gelecek adı altında insanlara hep fütürist tasarımcıların hayallerini yansıttığı çizimler sunulmuştu. Ne var ki genellikle mühendislerin bu kadar tasarım becerisi bulunmuyordu. Firmalar da tasarıma değil, işleve çok önem verince ortaya bildiğimiz tasarımların devamı çıkıyordu. Uzay gemisinin tuvaletinin, Dünya’daki herhangi bir evin tuvaletinden hiçbir farkı yoktu.

Aslında İsmail’in de bir farkı yoktu. Babasının İsmail’i Mars merkezde doğurması dışında İsmail’in çok farklı bir hayatı olduğunu söylemek zor olurdu. Belki bundan 30 yıl önce Mars’ta doğan insan fikri insanlara ilginç gelebilirdi, hatta çok havalı gözükebilirdi. Ancak Mars’ın işçi sınıfından olduğu için, Dünya’nın elitleri halen İsmail’den üstündü. Zaten İsmail’in görevi de Dünya’ya enerji sağlayan Mars’taki nükleer santrallerden elektriği uzay kamyonuna yükleyip Dünya’ya götürmekti.

Hayatının bu ikilemini, uzay kamyonunun arkasına Türkçe “Sikmişim Mars’ın ızdırabını” yazarak göstermişti kendince. Ne de olsa Mars’takiler Türkçe bilmiyordu. İsmail gibi bilen çok vardı tabii ama en azından patronları arasında bilen yoktu.  

– VLOG Başlatıldı –

“Hey yavrum benim be. Havalı kaptan İsmail’in kanalına hoş geldiniz canını yidiklerim. Uzun zamandır kanalıma video yükleyemiyordum, malum Mars işçileri greve gidince bizim git-geller de duruldu. Dünyanın enerjisi azalınca da tabii korku patlak verdi, isyan misyan. Ama neyse anlaşma sağlandı, biz de yollara düştük”

O sırada arkadaki hoparlörün cızırtısı arasından, hayatından memnun olamadığı için bütün sinirini işine akıtan sinirli bir kadın sesi geldi; “Dünya atmosferine giriş için son 8653 km. Lütfen atmosferik izin belge numaranızı hazırlayın, kısa süre içerisinde kontrol sizinle iletişim kuracak.”

“Yahu arkadaş bu kadın bir gün beni öldürecek. Hayır kanlı canlı biri olsa gidip konuşacağım, az biraz duygulu söyle diyeceğim. Her defasında korkuyorum bir şey oldu diye. Dünya’ya kalan mesafeyi mi söylüyor, yoksa yok olmasına kalan süreyi mi söylüyor belli değil. Hep aynı ton olunca her duyduğumda irkiliyorum.”

Sucuklu tostundan bir ısırık alan İsmail konuşmaya devam etti;

“Neyse biz videomuza geri dönelim. Görüyorum ki kanalımı daha çok genç arkadaşlar takip ediyor. Marslı Kaptan İsmail kanalına göstermiş olduğunuz ilgi için size çok teşekkür ediyorum. Bugün biraz nostalji yapacağım. Size insanlığın Mars’a ne ara taşındığını ve yaptığım işi anlatacağım.” 

Masasında daha önceden hazırlamış olduğu belli olan bir resim seçer ve kısa bir süreliğine kameraya gösterir.

“Bu adamı tanımayanınız yoktur herhalde? Elon Musk. Yaşasaydı muhtemelen gelinen noktadan pek mutlu olmazdı. Zaten son döneminde de çok mutlu olduğu söylenemez. 73 yaşında hastalığı ağırlaşıp şirketinden elini çekince insanların Mars’ı pis işlerine kullanma projesi daha hızlı ilerledi. Elon dede de son günlerini yatağında huzursuz geçirdi. Yine de bütün insanlık olarak teşekkür etmemiz lazım. Dünyamızın bugün halen yaşanabilir olmasını sağlayan kişi Elon Musk’tır. Siz bilmezsiniz tabii, bundan yıllar yıllar önce dünyamız tehdit altındaydı. Daha doğrusu insanlık kendi kendine Dünya’yı mahvediyordu. İklim değişikliği iyice kendini belli etmiş, küresel ısınma buzulları eritiyordu. Gerçi ben de çok bilmiyorum, çok fazla görmedim ama babamlar o dönemi yaşadığı için çok anlattılar. Zaten bütün Mars sistemi de bu sebeple kurulduğu için Mars misyonu kitabında bolca okuduk.”

Uzay Kamyonu Hatırası / 2073

“Bu küresel ısınma sebebiyle dünya giderek yaşaması zor hale gelecekken bir yandan da Elon Musk insanları marsa taşımanın planlarını yapıyormuş. Rahmetli, bir dergi röportajında Mars’ta ölmek istiyorum, ama Mars’a çakılarak değil demiş. İstediğini başardı diyebilirim. Mars’a roketiyle çakılmadan, hasta yatağında öldü. Gerçi pek doğal da denemez, sonuçta insan vücudu hiçbir zaman kızıl virüsü deneyimlememişti. Dünya’da olsa belki daha uzun süre yaşayabilirdi ama kızıl virüsün ilk aldığı canlardan biri oldu. Neyse ki şimdi kızıl virüse karşı aşımız var. Artık bu virüsten ölenlerin sayısı çok az diyebiliriz. Yine de MBDY (Mars Birleşik Devlet Yönetimi) işi sıkı tutarak kolonileşme hızını bir hayli düşürdü. Koloni bölgesinin seçilmesi için çok fazla test yapılması gerekiyor. Keşfetmediğimiz binlerce, belki de milyonlarca -sonuçta bilmiyoruz- virüs çeşidi var. Biz uzaylıları uçan daireleriyle gelip bizi ele geçirecek zannediyorduk ama uzaylılar meğer mikroskobik boyuttaymış. Bakteri gibi vücudumuzu ele geçiriyorlar, her yere yayılıyorlar, sonra BAAAM, kafamız patlıyor. Tüm uzay tulumu korku filmlerindeki gibi kanla doluyor. Hayır yani dinimize de aykırı şimdi, patlayan vücudun neresini yıkayacaklar gömerken? “

İsmail bir eliyle göbeğini tutup kafasını arkaya yatırarak kahkaha atmaya başlar.

“Şaka şaka gençler patlama yok, organ yetmezliğinden tık diye gidiyorsun. Neyse durun ben bir kahve alıp geleyim.”

Oturduğu çok rahat kaptan koltuğundan kalkan İsmail, videoyu kapatmaya gerek duymadan mutfağa yöneldi. Geminin mutfağında dahili kahve makinesi vardı ancak bu kahveler İsmail’in hiç sevmediği paket sıvı kahvelerdi. İsmail, babasının ona tattırdığı günden beri çekirdek kahveye bağımlı hale gelmişti. Kahvenin paketini açtığı anda odaya dolan o sert kokusu vücudunda adeta endorfin pompalanmasına sebep oluyordu.

Dünyadan aldığı çekirdek kahve makinesi, uzay kamyonunun mutfağına ilk kurduğu alet olmuştu. Bu sayede uzun sayılan yolculuklarda kendi çekirdek kahvesini yapabiliyordu. Neyse ki babasının Mars’ta anlattığı o nostalji kokan hava Dünya’da değişmemişti. İklimin düzelmesi ve Mars popülasyonunun kendi ürünlerini bulup aynı zamanda Dünya’ya ihraç etmesinden sonra tehlike altındaki Arabica kahve ağaçları kurtulmuştu. Artık sadece Dünya’nın değil, yerleştiğimiz kadarıyla evrenin en iyi kahvesi halen Dünya’da yetişiyordu.

İsmail önce kahve makinesinin çekirdek haznesinin kapağını açıp burnunu yasladı, ardından haznenin kapağı ile çekirdekler arasında sıkışmış olan kahve dolu havasını içine çekti. Kokain çekmiş gibi hissediyordu. Hayatında hiç kokain kullanmamıştı ama filmlerden izlediği kadarıyla hayal edebiliyordu. Kahvenin koku moleküllerinin burundan geçtiğini hayal ediyordu. Burnundan geçen moleküller geçtiği her yüzeye yapışıyor, damarların içine giriyor oradan da beynine kadar ulaşıyordu. Sonra BAAAM, kafası patlıyordu. Şaka şaka patlama yok…

Devam edecek…

Son güncelleme: 3 Mart 2018
Total
0
Paylaşım